Evren'in Dinamiği: Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?
Herhangi
bir yolcu uçağı 30 bin feet yüksekte uçarken saatte yaklaşık
1000 km hızla ilerlemektedir. Yerdeki şehirler arası bir
yolculuğumuzun 10 katı kadar hızlı gidiyor olmasına rağmen,
uçak yolculukları hiç de sarsıcı değildir. Hostesler yemek ve
içecek servisini gayet rahat yapmakta, biz filmimizi hiç rahatsız
olmadan seyretmekte ve dergimizi o muazzam hızın farkına bile
varmadan okumakta oluruz. Yeryüzü şekilleri ağıır ağır
ayaklarımızın altından kayar gider.
Uçak
yolculukları işte bu yüzden hep bana şaşırtıcı gelir. Peki
fark etmediğimiz ama yine de hayretengiz başka hareketler de var
mıdır? Mesela Dünyamızın kendi ekseni etrafında dönüşünü
düşünelim. Dünyanın ekvatordan beline bir kuşak bağlasak 40 bin
km uzunlukta olduğunu görürdük. Ekvatorda duran bir kimse 24
saat içinde bu mesafeyi kateder. Yani saatte 1670 km, yani saniyede
460 metre yolu, olduğu yerden kımıldamadan alıverir. Bu hız
süpersonik uçakların ancak ulaşabilecekleri değerde çok büyük
bir hızdır.
Dünyanın
kendi ekseni etrafında dönüşü, astronomik boyutlarda bildiğimiz
en ağır hareketlerden biridir. Bir adım öteye gidip Dünyanın
Güneş etrafındaki hareketini düşünelim. Işığın etrafında
dönen pervaneler misali, Dünyamız oluştuğu günden bu yana
Güneşin etrafında en az 4,5 milyar kez dönmüştür. Güneş ile
Dünya arasındaki mesafe ortalama 150 milyon km'dir. Bu dile kolay,
öyle büyük bir uzaklıktır ki, Güneşin ışığının Dünyaya
ulaşması tam 8 dakika sürer. Yani Güneşe baktığımızda
gördüğümüz manzara aslında 8 dakika öncesinin görüntüsüdür.
Dünya, yarıçapı işte bu 150 milyon km olan bir yörüngede bir
yıl boyunca neredeyse 950 milyon km yol gider. Saatte 110 bin
kilometre! Yani saniyede 30 kilometre! Göz açıp kapayıncaya kadar
geçen bir sürede milyarlarca ton ağırlığındaki Dünya üzerinde
onlarca km yol almış oluyoruz. Üstelik bu hızlı ilerleyişi,
Dünyanın etrafında dönerek yapıyoruz! Üstüne üstlük bu müthiş hareketi Dünyanın içinde değil, dışında(!) iken
yapıyoruz. Bunları düşününce uçağın gidişi bütün
görkemini kaybediyor.
Dünya
güneşin etrafındaki yörüngesinde ilerlerken bir saat içinde
Dünyanın çapının tam 9 katı kadar yer değiştirmiş oluyoruz.
Yani her saat 9 tane Dünyayı bir uçtan bir uca katetmiş oluyoruz.
Tıpkı Dünya Güneş sisteminin minicik bir parçası olduğu gibi,
Güneş de kendisinin içinde bulunduğu çok daha büyük bir
sistemin minicik bir kıvılcımıdır. Samanyolu galaksisi dediğimiz
bu devasa yıldızlar topluluğu Güneş gibi tam 400 milyar tane
daha yıldız içermektedir. Yani Dünyadaki herkese Samanyolu'ndan 50
yıldız versek yine de elimizde milyarlarca yıldız kalır,
bitiremeyiz.
Bu
kadar çok sayıdaki yıldız kendi hallerinde durmuyorlar. Eğer
dursalar birbirlerinin kütle çekimi etkisinden dolayı hepsi
merkeze doğru çökerek korkunç çarpışmalar gerçekleştirirlerdi.
Ancak bu 400 milyar yıldız, dev bir spiral disk şeklinde ve dönüş
halindedir. Güneş bu diskin merkezinden 27 bin ışık yılı
uzaklıktaki bir kolda, kendi halinde dönüşüne devam ediyor.
(Evet, 27 bin ışık yılı! Yani bu galaksinin merkezindeki bir
yıldızdan çıkan ışığı 270 asır sonra ancak görebiliyoruz.
Bir ışık yılı yaklaşık 10 trilyon km'dir.)
Güneş
Samanyolu galaksisi etrafındaki yörüngesinde bir turu tam 230
milyon yılda tamamlayabilmekte. Güneş sisteminin, yarıçapı 27
bin ışık yılı olan bir çember üzerinde hareket ettiğini
düşünürsek, saatte yaklaşık 800 bin km yol aldığı sonucuna
ulaşırız. Evet, Güneşle birlikte Samanyolu galaksi merkezinin
etrafında saniyede 220 kilometre hızla yolculuk ediyoruz!!! Fark
eden var mı? Üstelik karanlık madde adı verilen ne olduğu bizce
meçhul bir şey, galaksiler arası boşluğa yayılmış durumda ve
kütle çekimi etkisiyle galaksilerin dönüş hızını yavaşlatıyor
olmasına rağmen!..
Bütün
kainat sadece Samanyolu galaksisinden ibaret olsaydı bile bizim için
yine sonsuz denebilecek kadar genişliğe sahipti... Çünkü
Samanyolu galaksisinin bir ucundan diğer ucuna ışık tam 100 bin
yılda ancak ulaşabiliyor. Ancak Samanyolu galaksisi
(görebildiğimiz) yüz milyarlarca galaksiden sadece bir tanesi! Ve
bu galaksiler arasındaki mesafe öylesine büyük ki, biz yüz
milyarlarca yıldızın bulunduğu komşu(!) Andromeda galaksisini
bile çıplak gözle göremiyoruz. Peki bu galaksiler boşlukta asılı
mı duruyor? Yoksa hareket halinde miler?
Eğer
galaksiler birbirine üç – beş milyon ışık yılı gibi
küçük(!) aralıklar kadar yakın değilseler, bütün galaksilerin
birbirinden uzaklaştığını gözlemleriz. Samanyolu etrafındaki
galaksilerin de aralarındaki boşluk (tıpkı bir balonun üzerindeki
noktaların balon şişerken birbirlerinden uzaklaşmaları gibi)
genişlemektedir. Fakat burada ilginç olan, galaksiler arasındaki
mesafe arttıkça, uzaklaşma hızının da artmasıdır! Ne demek
bu?
Minik Evrenin Hikayesi
Bir tüfekten ateşlenen saçmaların birinin üzerinde minicik bir varlık olduğunuzu düşünün. Gözlerinizi ilk açtığınızda bir saçmanın, mini bir metal parçasının üzerinde öylece hareketsiz olduğunuzu düşünürsünüz. Gözünüzü yukarı diktiğinizde ise etrafınızda sizinkinden başka saçmalar olduğunu da keşfedersiniz. Bu manzarayı bir müddet dikkatle seyrettikten sonra fark edeceğiniz ilk şey, diğer saçmaların zamanla sizden uzaklaştıkları olacaktır. Çünkü boşlukta ilerledikçe saçmalar -adı üstünde- saçılır! (Ta ki daha geniş bir alan içinde kalan hedefi vurabilsin).
Meraklı
bir mikro canlı olarak daha uzakları gözlemlemek isteyecek,
saçmaların hareketini daha dikkatli inceleyeceksiniz. Daha uzakları
keşfeden yeni mikro cihazlar-teleskoplar icat edeceksiniz. Uzaklarda
keşfedeceğiniz şey ise, tüfeğin namlusu olacak. Ancaak!..
Tüfeğin namlusu sizi hayrete düşürecek kadar büyük bir hızla
sizden uzaklaşıyor olacak. Sizin etrafınızdaki saçmalar sizden
uzaklaşıyor ama, tüm saçmalarla birlikte siz tüfekten çook daha
büyük hızlarla uzaklaşıyorsunuz. Öyle bir evrende yaşıyorsunuz
ki, her şey birbirinden uzaklaşıyor! Ve o an anlayacaksınız ki,
evreninizin başlangıcı, o tüfeğin namlusu ile bağlantılı...
Filmi
geri saracaksınız ve tüm saçmaların birbirine çok daha yakın
olduğu, hatta aynı kovanın içinde olduğu, tüfeğin namlusunun
içinde, karanlık, sizin için meçhul olan bir singülariteden
korkunç bir hızla çıkıvermişsiniz. Tüfeğin sizden uzaklaşma
hızına bakarak evreninizin geçmişini hesaplayacaksınız. O ilk
ateşleme anında çıkan sesin yankılanmalarını dinleyecek, ilk
enerjiyi hesaplamaya çalışacak, namlunun içi hakkında teoriler
üreteceksiniz. Diğer saçmalarda sizin gibi başka mikro canlılar
da var mı diye merak edeceksiniz. Hatta boyunuzu çok aşan
bilgilere ulaşmaya çalışacak, tetiği kimin ateşlediğini, veya
tetiklemenin kendi kendine olup olamayacağını sorgulayacaksınız;
felsefi ve teolojik düşünceler oluşturacaksınız.
- - -
Aslında
bizim de bu saçma üzerindeki minik canlıdan pek bir farkımız
yok. Uzaya baktığımızda yakın galaksilerin sessiz sakin
uzaklaştığını, çook uzaktaki galaksilerin ise korkunç hızlarda
uzaklaştıklarını görüyoruz. Bütün bunlar bizi büyük patlama
olayına götürüyor.
Hubble
yasası, galaksilerin aralarındaki uzaklıkla, birbirlerinden
uzaklaşma hızları arasında doğrusal bir bağlantı kurar. Bu
yasaya göre örneğin 10 milyon ışık yılı uzaktaki galaksi
bizden saniyede 200 km uzaklaşıyorsa, 10 milyar uzaktaki bir
galaksi saniyede 200 bin km uzaklaşıyor. Yani tüm bu evreni
oluşturan galaksiler, tek bir merkezden büyük bir patlamayla
etrafa saçılmış saçmalar gibi uzay boşluğunda hareket
ediyorlar.
Bizim
içinde yaşadığımız evrende ilginç olan şu: çok ötedeki
galaksilerden uzaklaşma hızımız sürekli artıyor!! Bu,
galaksiler arasında esrarengiz bir “itici” enerjinin varlığına
işaret ediyor. Henüz bu itici enerjinin ne olduğuna dair en ufak
bir fikrimiz olmasa da, bu “karanlık enerjinin”, bildiğimiz
evrenin yüzde 75'ine tekabül ediyor olması, pek çoğumuzun
gönlüne korkuyla karışık bir hayranlık hissi vermekte...
Boşlukta
saçılan milyarlarca minik saçmanın birinin etrafında dolanan bir
toz zerreciğinin üzerindeki varlığıyla yokluğu belli belirsiz
mini mini organizmalar olarak evreni anlama çabamız epey bir süre
daha devam edeceğe benziyor...
Yorumlar
Yorum Gönder