Modern Fiziğin Kısa Tarihi - 2
1920’lerde Rutherford’un deneysel verileri ışığında atomu tanımlamaya çalışan fizikçiler arasında derin bir fikir ayrılığı vardı. Bir tarafta, klasik algılardan sıyrılmak gerektiğini ve sağduyuya aykırı da olsa matematiğin güvenli limanına sığınmayı savunan yenilikçi Bohr ve Kopenhag ekolü, diğer tarafta atomu sayıların ve denklemlerin ötesinde bir fiziksel olgu olarak kabul eden Einstein vardı. Bohr’un başını çektiği Kopenhag ekolü, bilim adamlarının denklemler arasında bir seçim yapma durumunda kalmasından hoşlanmıyordu. Yani fiziksel bir durumu betimleyen denklemlerde matematiksel bir hata yoksa, sağduyuyla denklemin doğruluğunu sınamayı uygun bulmuyordu. O yüzden Bohr sağduyuya aykırı gelse de matematiksel temeli olan bir denklemi kullanarak fiziği şekillendirmeye hazırdı. Doğanın temelinde belirlenemezliğin olduğunu düşünüyor, doğayı tanımlamada olasılıkları kullanmaktan çekinmiyordu. Einstein ise bilimi algılarımızdan uzaklaştıracak bu tür soyut yaklaşımlara şiddetle karşı çıkı...